23 Mart 2015 Pazartesi

Mutlu Bir Gün....

Halbuki sıradan bir pazar günüydü.Sabah kalkmış evde hep beraber kahvaltı hazırlıklarına girişmiş.Üstüne birde pazar kahvaltısı keyfini uzatmıştık.Ardından ee bir dolansak mı acaba dedik kendi kendimize. Malum hava çok güzeldi. Sokak arasında sıradan bir parka girmiştik.(Sıradan diyorum çünkü artık avm'ler deki top havuzları in sokaklar out malum).Salıncak da sallanmaca ordan oraya koşmaca ve uyku. Eve döndüğümüzde birde evde film keyfi yaptık. Tam bir pazar mahmurluğu ve ev haliydi halbuki biz hep böyleydik. İhtiyaçlarımız bizi avm'lere sürüklüyordu. İşe başlamadan önce Alp Doruk'suz gidiyordum. Ama malum iş hayatı çocuktan ayrı kalamama halleri devreye girince , geriye kalan pazar gününün bir bölümünü ihtiyaç giderme modunda market de yada avm de geçirdiğimiz doğrudur.Pazartesi sabahı uyandığımızda tam kapıdan çıkarken ANNE DÜN ÇOK GÜZEL BİR GÜNDÜ demi ama ?????????? Halen daha kulaklarımda. Onları ordan oraya sürükleyen gerçekten bizleriz.Bizim ihtiyaçlarımız yada ihtiyaç sandıklarımız sürüklüyor onları da bizim peşimizden.Çocuk dünyasında mutlu olmak demek onlara sınırsızca aldığımız oyuncaklar değil(ki buna karşıyım), götürdüğümüz avm'ler değil. Bir ağaç altı , toprak ....Kısacası doğa hepimizin mutluluğuna yeter de artar bile....

Dün gerçekten güzel bir gündü annecim.Sadece birlikte olduğumuz anların tadını çıkarmak , bu arada başka bir şey aramamak zaten mutlu olmak için yeter de artar bile...

9 Mart 2015 Pazartesi

Öğlen Uykusu

Derdim Uyku ... Derdim Uyku derken öğretmenimizle öğlen uykusunu azaltmaya başladık. Ne mi oldu ben mutluyum,Alpiş mutlu :) Bu kadar kısa sürdü. Sorunu minimilize etmiş bulunmaktayız. YAŞASINNNNNNN.....

2 Mart 2015 Pazartesi

deneme 1 2

Uyku sürecimizden bahsetmiştim. Bu işte de ne kadar başarısız olduğumu. Ah bu derdim bitmeyen sürecimiz 48 aylık olmamıza 1 ay varken başladım gerken benim tutarsızlıklarım Alp Doruk'un hastalığı , Uğur'un şehir dışı hafta sonu turları derken. Biz ne mi yapıyoruz? Beraber yatıyoruz. Hatta bu ara diyor ki. Annecim sen yata dur ben birazdan oyunum bitsin yatacağım. Erken ergenlik böyle bir şey sanırım.Olacak olacak derken evrene pozitif mesaj verirken engellerle kaldığımız yerden devam. Sabah kalkmaları da otomatikman uykuda giyinme sürecine dönüşüyor. Tabi kucaklayıp çantaya ayakkabıları atıp arabaya oturtuyorum bu ara:) Okulu görünce bir naz bir niyaz...Ballar akıyor yanaklardan öğretmenden ilgi beklemeler. Hoşuma da gitmiyor değil hani.Ama yorucu oluyor ve bazen sinir seviyemi fazlasıyla tavana çıkartıyor.Ah bu annelik halleri , ayarsızlığım.
 HEPSİNİ SEVİYORUM.En çok da seni Canım Oğlum!!!!

13 Şubat 2015 Cuma

Ne diyim Ben Şimdi...

Sabah saat 5'e geliyordu. Uğur'u yolcu ettikten sonra telefonu elime aldım ve şöyle bir internet turu yapayım dedim. Hiç bu kadar kötü olduğumu hatırlamıyorum. Bırakın uykuyu herşey birbirine girdi zihnimde. Gene bir söz geldi aklıma 'Kadın karnına koca bir dünya sığdırdı. Siz dünyanıza bir kadını sığdıramadınız.'  Bu insanlık değil. Bu bambaşka bir mesele. O daha 20 yaşındaydı hepimizin çocuklarının olduğu gibi o da ailesinin göz bebeğiydi.Nasıl bir insaniyetle nasıl düşüncelerle bu tür sapkınca , vahşice hareketlerde bulunabiliyorlar. İnsan demeye dilim varmıyor. Tüm herşey zihnimde birbirine girdi.

Ben şimdi kime ne diyim buna göz yumanlara mı sözüm , Yoksa bunu yapanlara mı? Yeter artık diye söylenen diller ne kadar çoksa onların üstüne baskı kurmaya çalışan kadınlığı başka boyutlara taşıyan dillerde bir o kadar çok. Ya insaniyet o nerede diye ? Sormadan edemiyorum. Gerçekten bize ne oldu ne zaman bu kadar düşman oldu insan insana , erkek ,kadına.  Ne zaman yüreklerimiz , dillerimiz bu kadar kötüleşti. Biz sevgiyi unutmuşuz.Tüm bunların içinde yazık değil mi 20 yaşında ki Özgecan 'a , hele böyle vahşice , insafsızca.Bugün Özgecan için yas tutacağız ya yarın ne olacak  yada bir sonraki hafta. Artık duymaktan bıktık. Yas tutmaktan da bıktık. Biz gencecik bedenlerde ölüm istemiyoruz. Hat da bu toplumda kadınlara yapılan bu vahşice ölümleri hiç istemiyoruz.Türkiye'de yaptırımlar ne kadar değişir bilmiyorum ama biz mücadelemizi vermeyip sesimizi kısmalarına izin verirsek bunların arkası kesilmez.O yüzden bayanlar el ele verip gücümüze güç katalım.

Son olarak diyorum ki çocuklarınıza sevmeği öğretin ve saygı duymayı... İlerde böyle sevgiden , insanlıktan uzak bireylere dönüşmesinler.


Hıçkırık....

Ah hıçkırık ah... Alp Doruk her hıçkırık tuttuğunda önce bir isyan ederdi.
Alp Doruk: Anne gene başladı.
Ben: Ne oldu annem ,
Alp Doruk : Dinle beni.
Ben : Hımmm hıçkırık o annecim
Alp Doruk: Ya neden oluyooooo buuuu ben istemiyorum!!!
Ben: Annecim büyüyorsun :)

Tabi bu bizim kandırmamamız. İşin bilimsel boyutu çok farklı boyutlara kadar gidebilir. Bu sabah okula gitmeden önce Alpişkom gene hıçkırığa tutuldu. 1 dakikalık bir şey de bile offf anne gene başladı bu demeye başladı:)  Tabii ben gene annecim büyüyorsun ya ondan dedim.Hem bak doğum gününe çok az kaldı büyüyorsun işte diyerek hemen işin boyutunu değiştirdim. Zaten hıçkırık dan eserde kalmamıştı artık. Okula girer girmez ; Bana gene hıçkırık geldi biliyor musun hem doğum günüm yaklaşıyor ondan :)

Ne kadar güzel minicik yüzünde o ifadeyi görmek.... Ah mutluluk halleri .... İçimi ısıtan gülümsemeler....

12 Şubat 2015 Perşembe

Ve İlk Gün....

Uyku düzenine geçmiş kalan olan ben ve yorulmak bilmeyen Alp Doruğum ile maceralarımız sanırım hiç bitmeyecek gibi gözüküyor.Bir önceki yazımda da belirtmiştim ben bu işi beceremedim diye. Beceremiyosak da denemeyecekmiyiz yani.... Dün gece bu işe artık tamamiyle el atdım. Yoksa pörtlemiş gözlerim ve dağılmış saçlarımdan sen sorumlusun sevgilim diye başlıyacağım. Dün gece 9 da yatağımıza gitdik. Tabi yatağa gitme kısmı kolay olmadı; çişim geldi , anne susadım gibi sıralanan gizli uyumak istemiyorum sözcükleri peşi sıra sıralandı.Vazgeçmedik ve kitabımızı alıp yattık. Ardından birazdan dinazorlar ve Jura dönemiyle ilgili konuşdukdan sonra uykum geldi iyi geceler annecim dedim ama o da ne..... Ben babamı istiyorum demeye başladı. Neyse Uğur hemen olaya el atdı. Tahmini 9:45 de uykuya daldı.En azından yavaş yavaş süreci tekrar öne çekmeyi başarıyoruz.Yaşadığımız üzücü günlerden sonra Alp Doruk'la bu süreci yaşamak daha üzücü ve yıpratıcıydı. Tabiki bu bir şekilde hayatımıza yansıdı.Artık yavaş yavaş düzene girmek için çabalıyoruz.Bu ilk aşamamızdı bugün daha erken yatağa gideceğiz.Ve süreci tekrar size burdan yazacağım.Bu ilk sürecimiz uykuyu öne çekmeyi tekrar başarabilirsek ki amacımız bu.Kendisin uyumasını sağlamak.

Bana şans dileyin...
Yapacağım ...
İçimde bu enerji var...
O uyuyacak dinlenecek , sabahları enerjik kalkacak, gülümseyecek:)
Bende Uğurcuğumla az biraz muhabbet etme şansı bulacağım...

11 Şubat 2015 Çarşamba

Zorlanmak mı Yok Canım..

Ne çektim senden be uyku problemi ne çektim... Alpiş doğduğundan beri yaşadığım en temel sorunumuz UYKU...yok anacım ben bu işi beceremedim.İtiraf ediyorum ben bu işde resmen sınıfta kaldım.Eskiden ne kadar geç yatarsa yatsın sabah erkenden ayakta olurdu 6 buçuk dedik mi gözler fal taşı gibi KOCAMAN dı:) (buna ayrı bir sinir olurdum) . Şimdide yataktan kazıyoruz.Bunun bir orta yolu yok mu? Annelere siz napıyorsunuz? Fikri olan!!! Çok şey denedik ben bu rutini beceremedim.
Ama bugün tekrar bir uyku düzenine başlıyorum. Bu sefer başaracağım. Size geri dönüş yapıcam.
YA OLACAK YA OLACAK...

Sevgiler Canım Oğlum :  bu akşam 9 da mışıl mışıl uykuda olucaksın. Evrene mesaj oğluşada:)

10 Şubat 2015 Salı

İki arada bi derede:)

     İşe ara vereli kaç sene olmuştu siz diyin 4 ben diyim 5 ..... Baya olmuş ya ... Alpişe hamilelik dolu dolu 9 ay 10 gün sonrasında dile kolay evde beraber geçirdiğimiz 46 ay :) Bazen yorucu olmadı oldu isyan ettim mi evet ettim .... Çalışanlara imrendim mi imrendim... Sanırım o an için sahip olmadığım herşey gözümde büyüdü.Farklı ve cazip geldi. Evden çıkmak hele ki çocuksuz çıkmak çok sevmediğim topuklu ayakkabı bile cazip geldi diyebilirim. O derece hayaller kurdum yani evde.Çok büyük bir hevesle ayrıldığım 4 sene de  bile beni yıpratan iş hayatı bir anda bu kadar nasıl cazip gelmişti kendime bile şaştım.Şimdi ne mi oldu bir karar verdim ve iş hayatı kapılarını tekrar araladım. Dün bir bugün 2 evimi özledim:) Oysa ne hayaller kurmuşdum Alpişi okula bırakıp işe gelicektim ama kesinlikle süslenecektim aynı şekilde işden çıkıp okuldan alıp tekrar evimize gidip .....Kafamda fazlasıyla kurmuştum sanırım yada hayaldi çünkü iş hayatı bu evdeki hesabı çarşıya uydurmaz... Neymiş çok hayal kurmıyacakmışız. Bu işlerin orta yolu yokmuş. İster evde ol ister çalış :) Tek istediğimiz ne mutlu olmak ve keyif almak. Ben biraz yolumu değiştirdim ve kendi istediğim şekilde farklı bir yön çizdim.Eee o zaman geri kalan herşey zamanla diyoruz.

28 Ocak 2015 Çarşamba

Biri sömestr tatili mi dedi...

Karneler ellerde gülen yüzlü resimler sosyal medyada kendini gösterirken diğer yandan da tatil planları ve buna eklenen etkinlikler düzenlenen tiyatrolar yüzleri gülümseten faaliyetler tabi ki de...
Neden tabiki de diyorum Aydın 'ım güzel memleketimde böyle şeylere daha adım atamamış olmanın üzüntüsü var. Kırtasiyelerimizde neden daha çok okuma kitabı yok diyorum mesela neden kırtasiyelerimiz yollara oyuncaklarını çıkartacağına neden daha fazla kitap çıkartmıyorlar...Yada neden kitap okuma etkinlikleri düzenlemiyorlar diyorum ama sadece diyorum. Buna benzer çok fazla şey var ,  neden çocuklara uygun tiyatrolar şenlikler düzenlenmiyor  yada neden daha fazla anne bir araya gelemiyor. Bunlar peşi sıra sıralanırken bize sadece kendi içimizde planlar yapıp ev içi etkinliklerimizle bir süre daha devam edicek gibi gözüküyoruz. Umarım kültür anlamında şu çok sevdiğim şehrime daha çok şey katarlar. İtiraf edebilirim ki diğer şehirdeki annelerebu anlamda imrendiğim oluyor.Çocuğumu bir müzikale yada iyi bir çocuk oyununua götürmek için başka şehirde oturmamalıyım. Umarım gelecek günlerbu konuda ümit vadeder. Öncelikli olarak planlanan Avm planları yerine daha güzel kültür sanat etkinliklerinde şehrimde çocuğumla paylaşabileceğim güzel anılarım olur...
Diğer sömestr tatiline dileğim budur......

14 Ocak 2015 Çarşamba

büyümek neye göre...

Nasıl birsorgudan geçtiğimitam da bilemediğim bu günlerde gece uykusuzlukları hastalıklar çok da kapımı çalmışken hepiç sesimle konuştuğumu farketdim. Eskiden de öyle yapmazmıydım aslında. Lise çağlarında Muzo 'yu dinleyenleriniz vardır aranızda ve program bittikten sonra çalan o güzel müzikleride.... Ne kadar içimi doldururlardı anlatamamki halen daha öyle... Ama onları bugünlere taşıyana aslında bana hissettirdikleriydi... Neden mi bu konuya geldim o zamanlarda hissettiklerim kendimce küçük kayıplarım o radyo programından sonra çalan müziklerle kendi iç sesim olurdu ve dilimden sözcükler dökülürdü gecenin sessizliğinde kafamdan geçenlerse cabası... Ya şimdi ne mi oldu anne oldum büyüdüm sandım evet tamam onunla büyüyordum ve öğreniyordum . Ama aslında hayatın öğrettiklerinden ne kadarda uzaklaştığımı farkettim .Ta ki kapından eşimin girip saçımı okşayıp Başın Sağolsun diyene kadar ...Oysaki hazır değildim.(Bu duyguya kim hazır oldu ki.. ) Bir yanım çocukluğum hayallerim hayallerimiz hepsi bir anda ortada kaldı. Tutunacak bir yerleri varsa da artık anılarda kaldı ki bunu söylemesi bile canımı yakıyor. Ve şimdi gene kendi iç sesimle baş başa kalmıştım.Her kendimle yalnız kalmak istediğimde yaptığım gibi .Anılarımı herşeyi tekrar tekrar gözümün önünden geçen herşey bir nefesle gitmişdi. Hepimize olacağı buydu aslında.

Artık büyümek kelimesini düşünür oldum neye göre nasıl. Acaba ben gerçekten büyümek istemişmiydim.Oğlumla büyümek gerçekden keyifliydi. Ama bu biraz ağır olmadı mı. Çare tabiki yok yaralarımız kendimize. Yaşadıklarımız , doldurduğumuz anı çuvalımız hepsi kendimize. Hayat herşeye rağmen devam ediyor ve bizde bu hayatta kendimizle birlikte çuvalımızı doldurmaya devam ediyoruz.
.Güzel anılarla ve anılarda büyümek dileğiyle..
Sıra bize  gelen kadar sevgiler...

3 Kasım 2014 Pazartesi

Annelik.....

Bir çok ses duyarsınız etrafta ultrason resimlerine bakarken siz heyecanlısınızdır esasında içinizde hissettiğiniz , yüreğinize dokunan en büyük mucizenizdir. Ama duyduğunuz sesler öyle değildir. A bak sana benziyor yok yok babaya ay doğunca kaç kilo olucak , biliyormusun ben işte şu kilo da doğurdum topaç gibiydi. Boyu bu kadar dı...Sütüm bir geldi bir geldi... Kimisi aman yok emziremem ver mamayı geç hiç uğraşma canım , canına yazık... Bakalım sen nasıl yapıcaksın gibi gibi yüzlerce binlerce kelime uçuşur havada hamilelikte ... Ya anne yüreği ne düşünür diye düşünmez dış kelimeler lafın nereye varacağını sorgulamaz. Ben 9 ay 10 günlük bir mucize getirdim dünyaya ama bir çok yoldan geçdim hamileliğimin başında Toksoplazma denen mikrop yaktı geçti beni hamileliğimim başlarında acaba sağlıklı bir evlat getirebilcekmiydim yoksa 20. haftada gebeliğm sonlanacakmıydı yada ben sonlandırabilecekmiydim. Derken inandım hem ona hem kendime o benimdi benim mucizem ve sorunsuz bir hamilelikle 9 ay 10 günde kucağıma aldım oğlumu. O müthiş hissi sonuna kadar yaşadım . Ama dün öğrendim ki Kasım Ayı Prematüre Farkındalı Ayıymış. Hikayelere daldım okudum. Hepsinde minik savaşçılar ve onlara inan anneleri vardı. Hepsi farklı hayata merhaba hikayesiydi. Ve kendimi düşündüm evet bende bir sınavdan geçmişdim. Kendimle çok çelişmişdim. Çok ses duymuşdum. Ama bir farkındalık oldu mu evet oldu dünden bu yana her mucize aklımda. Annelerin güçleri inançları..Duymayalım sesleri inanalım, sahip olduklarımızın kıymetini bilelim ve bahşedilen mucizeleri yaşayalım..

16 Eylül 2014 Salı

Alt Tarafı Kreş Canım....

Evet geldik mi yeni bir eğitim öğretim yılının başına... Ben heyecanlıyım ya siz? Benim de korkularım var Ya Sizin? Ne zormuş bir ebeveynin çocuğunu okula göndermesi ? Oysa ki rahat mı batıyor dediğinizi duyar gibiyim. Daha 3.5 yaşındaki oğluşu  kreşe yazdırmakdı tek çabam. Kriterlerim vardı evet. Tabiki en önemli kriterim onun mutlu olması ama benim isteklerim yokmuydu ?
*Hazır gıda olmayacak.(meyve suyu , bisküvi dayatmayacakdı kreş..)
*Sınıflar ferah olacakdı.
*Kız - Erkek tuvaletleri ayrı olacakdı (aynı olan kurumlarla karşılaşdım.)
*Okul bahçesi geniş çocuklar için olacakdı. Velilerin gözlerini boyamak için olmayacakdı.(Biz oturmsakda olur değil mi ama ?)
*Okulumuzda hijyen önemliydi. (Malum ilk senelerde hastalık bir çocukdan diğerine devir daim yapıyor.)
*Öğretmenler mutlu olucakdı . (Burdaki mutluluk önce öğretmen kurumuna güvenicek ki bize buna hissetirebilsin. Ve mümkünse uzun soluklu o okulda çalışmış olması .(Malum kurum güvenililirliği)
*Sınıf materyallerinin çocuğun hayalgücüne uygunluğu...

Bu listeye o kadar çok şey ekleyip çıkartabiliriz ki tabi bu hepimizin beklentisine göre değişir. Oysaki dedim ya biz sadece kreş arıyorduk.Ne yazık ki o kadar kolay olmadı. Eminim sizler içinde öyle...Geçen yıl bütün bir sene çocuğunu kreşe gönderen arkadaşlarımın tecrübelerine kulak kabarttım. Kreşleri gezdim. Karşılaşdığım o kadar ilginç şeyler oldu ki. Öğrenci sabah 8 de sınıfa öğretmen eşliğinde götürülüyor,aaa oda ne öğrenciyi sınıfta Pepe bekliyor ooo hep beraber öğretmen eşliğinde başlanıyor şarkılar.Sonra ne mi oluyor bir çocuk daha geliyor ben onu istemem diye ağlıyor öğretmen onun istediğini açıyır Muffing songs başlıyor öğretmen eşlik ediyor ama ingilizce bilmiyor. Ya düşündüm bu kadar irdeleme Reyhancım ? boşver ... Olmuyor olmuyor...Öğrencinin üstü ıslanıyor öğretmenimiz bu benim görevim değil yardımcı öğretmen gelsin diyor? Gene kendime diyorum ki irdeleme Reyhancım....Yapabiliyor muyum ? Tabiki HAYIR... Gezdik gördük ve gördüklerimizden çok şey öğrendik esasında iyi de oldu Aydın'da özel okul sayısı 12 kreş sayısını artık sayamıyorum. Benim aklım iki kurumdaydı sevgili eşim sayesinde Alpişim okulunda ve mutlu. Çok detaya indim ,sorguladım tepki verenler oldu alt tarafı kreşe gidecek diyenler oldu gerçekden bu kadar kolay değildi ALT TARAFI KREŞ HİÇ......

9 Eylül 2014 Salı

Kutlugillerin En küçük üyesi şimdi nerede?

Şu an evimizin en küçük kutlugili okullu olmanın heyecanını yaşıyor. Evet gerçekten yaşıyor... Ay ağlar mı ? Annecim diye kollarını boynuma dolayıp bırakmaz mı ? diye düşünürken itiraf ediyorum ki çoğunluğu  gerçekleşmedi. (burda hüzünlüyüm...) Esasında onun ne kadar hazır ama benim de bir o kadar hazır olmadığımı bir kez daha anlamış oldum. Doğduğundan beri belki bencilceydi ama her anı benimle olsun istemiştim.Eşimin kucağına verirken bile zorlandığım anlar dün gibi.(Artık kabullendiğimi burdan kendilerine iletiyorum.)Bu tabiki geçici bir süreçti ama bizim evde yaşandımı evet.O zamanki psikolojiyle bunu kabullenmem çok ama çok zamanımı aldı. Halbuki eşim cumartesi dahil bütün gün işteydi.Ya ben ne yapıyordum.Alpişkoyla güne başlayıp bitişi gene ona iyi geceler diyerek yapıyordum.Ah bu annelik psikolojisi...Bu süreç ve buna benzer daha bir çok heyecanı , korkuyu onun ve benim 35 ayımıza sığdırdık.Tabi daha neleri var diyip bekleyip göreceğiz... Evde geçen dolu dolu 35 ayın sonunda artık evimizin en küçük bireyininde kendine ait özel zamanına ihtiyacı vardı. Tabi benimde. Çok iyi geçen bir oryantasyon sürecinin ardından dünden itibaren tam anlamıyla okulluyuz. Biliyorum ki gerçekten mutlu hatta en yakın arkadaşım diyebileceği bir arkadaş bulmanın heyecanını yaşıyor.Yavaş yavaş anlatmaya başladığı sınıf maceraları bile var.Malum okul bahçesinde bir arkadaşını hızlı sallıyormuş gibi yapmak yada arkadaşının kalemini almak çok heyecan verici. Haydi bakalım ne diyoruz çocuklar mutlu anneler huzurlu...

12 Mayıs 2013 Pazar

Başlıyoruz ama buruk....

Alp Doruk'a hamile kaldığımdan beri sürekli yazdım bir defterim oldu hep yazdım yanımda olmadığında bir kağıda ,  aman unutmayalım dedik telefona yazdım... Derken bir anda internette sosyal medyada bir çok anne ne degüzel paylaşımlarda bulunuyor aynı dili bu kadar yalın bu kadar içten birbiriyle paylaşıyor bir anda kendimi twiterdan sürekli o tatlı ortamı takip ederken buldum ee malum çocukla hayat farklı bir dünyanın içine sokuyor insanı ve bende dedimki yazalım paylaşalımmmmmmm...
benim için iyi bir başlangıç ama Ülkem için içimiz buruk Bu anneler gününde bir başlangıç yapmak isterken içimiz kızgın , öfkeli ama sustuğumuz kadar sessiz değil....